Ana içeriğe atla

Hayat Felsefesi

Tek bir arzum var bu hayatta. Gerçekten mutlu olup sevdiğim kişi tarafından sevilmek. Başka hiçbir isteğim yok. Ne mal mülk ne eşya hepsi bomboş. Örneğin evlilik konusundan bahsetmek gerekirse; altın inci, düğün dernek bunlar hep gösteriş ve eziyetten başka bir şey değil. Bir grup insan gelip yorum yapacak, eleştirecek diye adeta 23 Nisan gösterisi gibi hazırlıklar yapılıyor aylarca. Birkaç yıl içerisinde eskidi, modası geçti diye değiştirilecek olan eşyalara servet harcanıyor. Ne gerek var bunlara. Sade bir nikahla, eşyalı kiralık 1+1 dairede de oturabilir insan. İnsanı mutlu eden somut şeyler değildir ki, soyut şeylerdir. Sevgi, saygı, aşk, sağlık, huzur, mutluluk bunlar hep soyuttur mesela. 
Maddi şeyleri bir kenara bırakıp manevi şeylerle ilgilenmeliyiz. Örneğin; sevdiğinin dizlerinde uyumak, birkaç aylık maaşla alınan yataktan bin kat daha rahat ettirir insanı. Sevdiğini izlemek varken, niye yüzlerce ya da binlerce liraya alınan televizyonu izlemek ister ki insan. Bir tanıtımda denk geldiğim şu cümle beni sadece güldürdü ve insanları nasıl aptal yerine koyduklarını gösterdi. O cümle şuydu: " Televizyon bir evin temel ihtiyaçlarından biri " ne saçmalıyorsunuz dedim kendi kendime, nasıl olurda televizyon bir evin temel ihtiyacı olabilir bir türlü anlam veremiyorum. Her neyse...
Çevrenizde mutlu olan insanlara bakın, mutluluklarının kaynağı hep soyut şeylerdir. Ben bugüne kadar hiç görmedim lüks içinde yaşayıp da mutlu olan birini. Asla mutlu değildir çünkü; sürekli bir şeyler ister, istekleri bir türlü bitmez her istediği olsa bile yine de mutlu olmaz. Çünkü asıl mesele manevi şeylerdir. Herkes bu farkındalığa ulaşsa, evlenmek için aylarca hatta yıllarca beklemek zorunda kalmazdı, hiç kimse ömrünün büyük bir kısmını borç ödeyerek geçirmezdi, bugün evlenelim dese bugün evlenirdi. İnsanlar borç içinde yüzerken huzura, mutluluğa hasret yaşıyorlar. Tam her şey tamamlandı dedikleri an da bir de bakıyorlar ki yaşlılık, hastalık gibi durumlar gelmiş çatmış hatta öyle ki çoğu zaman tam huzura kavuştum derken ölüm çalıyor kapıyı.
Yani sonuç olarak söylemek istediğim, bize verilen bu kısıtlı süreyi dolu dolu yaşamak varken boş ve monoton yaşayanlardan olmamamız gerektiği.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Her şeyin eskisini özleyenlere...

 Hiç düşündünüz mü neden hep eskiyi özlüyoruz? Eski şarkıları, eski kitapları, eski filmleri; eski bayramları, eski anıları hatta bazen eski kendimizi... Çünkü yeniler asla eskinin yerini tutmuyorlar. Bundandır eskiye meyilimiz.  Bir şeyi sevdiğimizde aradan yıllar da geçse, o şey eskise bile yine de ondan vazgeçmeyiz. Bozulsa tamir ettirir, yine onunla devam ederiz hayatımıza, yenisini istemeyiz. Farz edelim yenisini aldık, bir türlü alışamayız. Çünkü eskisi bizim dilimizden anlardı biz de onun dilinden anlardık.  Yalnızca eşya değil, insan olarakta durum aynı. Eskiden tanıdığımız birini sürekli özlemek, onu istemek aslında onu çok sevdiğimizdendir.  Onu hala seviyorsak bir türlü vazgeçmekten yana olmayız, kopamayız ondan. Her ne kadar eski olsa da onunla mutluyuzdur. Gelen gideni aratır sözüne hak verdiğimizdendir belki de eskisiyle devam etmek isteyişimiz.  Kim bilir tanıdığımız ya da tanıyacağımız yeni biri daha çok özelliğe sahiptir belki ama bu bizim ...

Evlilik hakkında birkaç cümle

 Aslına bakarsanız çok değil bundan 2 yıl kadar önce evlilik hakkında konuşmaya bile pek yanaşmayan biriyken şimdi bu konu hakkında yazı yazıyorum. Hayat cidden çok tuhaf... Öncelikle, hayatın neden bu kadar tuhaf olduğunu ya da bana neden tuhaf geldiğini açıklamak istiyorum. Evlilik hakkında çokça önyargıları olan, çevresinde evlilikle ilgili birçok olumsuz örnek bulunan biriydim. Evlenen arkadaşlarımı görünce nasıl böyle çılgınca bir karar alabildiklerine şaşırıyordum. Sonuçta hiç tanımadığı insanla (yıllardır tanışıyor olsalar bile birbirlerini gerçekten tanımıyor insanlar, bu yüzden evlenen çiftler ister yeni tanışmış olsunlar ister yıllardır tanışıyor olsunlar birbirlerine yabancılar ve yeterince tanımıyorlar bence) bir anda aynı hayatı, evi, eşyaları kısacası her şeyi paylaşmaya başlayıp, bir ömür geçirme temennisiyle imza atıp birlikte yaşamaya başlamak bana göre  verilmesi oldukça zor bir karar gibi geliyordu. Ancak yaşayınca anladım ki meğer hiç de öyle zor bir karar ...

Yarım kalan satırlar

 2 yılın ardından yine gecenin bir vakti (04:15) bir blogum olduğunu hatırladım ve girip bakayım dedim ve yayınladığım son yazımın 2020 yılında olduğunu gördüm. 2021 de yazıp yayınlamadığım iki yazım var fakat her şeyin zamanında güzel olduğunu düşündüğüm için şimdi de yayınlamayacağım o yazılarımı. Bu yüzden şu an bu satırları yazıyorum. Umarım bunu da yayınlamayı unutmam... Burası benim kendimle kaldığım, içimi döktüğüm belki günün birinde, birinin karşısına tesadüfen çıkacak olan bir köşe... Belki de blogun adını değiştirip "okuru olmayan yazılar" yapmalıyım;) Her neyse... Madem ki uzun zaman sonra yeniden başladım yazmaya öyleyse ilk ne zaman ve nasıl bu blogu açma kararı aldığımdan bahsedeyim. Yine bir gece yarısı, yanılmıyorsam bundan 5 yıl kadar önce olmalı internette bir bloga denk geldim birçok yazı vardı ve başladım okumaya, sırayla hepsini okudum sonra bir de baktım ki yıllar önce yazılmış okuduğum satırlar ve uzun zamandır hiç yeni yazı yayınlanmamış. Tesadüfen de...