Ana içeriğe atla

Araf'ta Bir Yorgun

Yağmuru oldum olası sevmezdim ama bana O'nu hatırlattığı için sevmeye başladım sonradan. Fakat her şeyi hatırlıyor olmak bir yerden sonra dayanılmaz bir hâl aldı. Artık bu şehirde yaşamaktan çok yoruldum. Nereye gitsem aklımda O. Bir köşe başı, bir sokak, bir durak, bir tepe, bir bank...
Kendimi toparlamak, kafamı dağıtmak için bir şeyler yapayım diyorum ama ne mümkün. Yemek yerken, çay içerken, bir kafede arkadaşlarla otururken; sinema, tiyatro salonu, kütüphane, tren garı hatta bir merdiven bile bir insanı hatırlatır mı? Hatırlatıyor işte. Başımı nereye çevirsem onu görüyorum. Kendime kızıyorum gitmediğimiz yer kalmamış diye. Kaçıp kurtulmak istiyorum. Doğduğum, yaşadığım topraklardan. -Bana göre- ülkenin en huzurlu şehrinde, huzursuzluktan ölmek üzereyim. Koskoca şehre sığamıyorum adeta. Sebebi ise bir insan ve bir sürü anı. Yolda yürürken karşılaşma ihtimalimiz yok... Yan yana bir tane bile fotoğrafımız yok ama zihnimde her şey capcanlı... 
Unutamıyorum, unutmaya çabaladığım her gün karşıma başka bir anı çıkıyor. Hayat bir türlü izin vermiyor.
Ölüp ölüp dirilmek neymiş öğrendim. Parçalara ayrılıp tekrar bir bütün olmaya çalışırken yeniden paramparça olmaktan çok yoruldum. Küçücük bir çocuk gibi oturup saatlerce ağlamak istiyorum.
Her seferinde tamam artık en dibi gördüm bundan sonrası yoktur diyorum ama her seferinde daha da dibe iniyorum sonu olmayan bir çukur beni içine çekiyor sanki.
Yıllar geçiyor ama çektiğim acı geçmiyor. Katlanarak artıyor hatta. Bu kadarını hak etmedim ben. Hiç kimse bu kadarını hak etmez.
Araftayım. Ama benimki Cehennem görünümlü bir Araf sanki. Ölmek isteyip ölememek, yaşamak isteyip yaşayamamak... Bu ikisi arasında çırpınıyorum.




19.06.2019

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Her şeyin eskisini özleyenlere...

 Hiç düşündünüz mü neden hep eskiyi özlüyoruz? Eski şarkıları, eski kitapları, eski filmleri; eski bayramları, eski anıları hatta bazen eski kendimizi... Çünkü yeniler asla eskinin yerini tutmuyorlar. Bundandır eskiye meyilimiz.  Bir şeyi sevdiğimizde aradan yıllar da geçse, o şey eskise bile yine de ondan vazgeçmeyiz. Bozulsa tamir ettirir, yine onunla devam ederiz hayatımıza, yenisini istemeyiz. Farz edelim yenisini aldık, bir türlü alışamayız. Çünkü eskisi bizim dilimizden anlardı biz de onun dilinden anlardık.  Yalnızca eşya değil, insan olarakta durum aynı. Eskiden tanıdığımız birini sürekli özlemek, onu istemek aslında onu çok sevdiğimizdendir.  Onu hala seviyorsak bir türlü vazgeçmekten yana olmayız, kopamayız ondan. Her ne kadar eski olsa da onunla mutluyuzdur. Gelen gideni aratır sözüne hak verdiğimizdendir belki de eskisiyle devam etmek isteyişimiz.  Kim bilir tanıdığımız ya da tanıyacağımız yeni biri daha çok özelliğe sahiptir belki ama bu bizim ...

Evlilik hakkında birkaç cümle

 Aslına bakarsanız çok değil bundan 2 yıl kadar önce evlilik hakkında konuşmaya bile pek yanaşmayan biriyken şimdi bu konu hakkında yazı yazıyorum. Hayat cidden çok tuhaf... Öncelikle, hayatın neden bu kadar tuhaf olduğunu ya da bana neden tuhaf geldiğini açıklamak istiyorum. Evlilik hakkında çokça önyargıları olan, çevresinde evlilikle ilgili birçok olumsuz örnek bulunan biriydim. Evlenen arkadaşlarımı görünce nasıl böyle çılgınca bir karar alabildiklerine şaşırıyordum. Sonuçta hiç tanımadığı insanla (yıllardır tanışıyor olsalar bile birbirlerini gerçekten tanımıyor insanlar, bu yüzden evlenen çiftler ister yeni tanışmış olsunlar ister yıllardır tanışıyor olsunlar birbirlerine yabancılar ve yeterince tanımıyorlar bence) bir anda aynı hayatı, evi, eşyaları kısacası her şeyi paylaşmaya başlayıp, bir ömür geçirme temennisiyle imza atıp birlikte yaşamaya başlamak bana göre  verilmesi oldukça zor bir karar gibi geliyordu. Ancak yaşayınca anladım ki meğer hiç de öyle zor bir karar ...

Yarım kalan satırlar

 2 yılın ardından yine gecenin bir vakti (04:15) bir blogum olduğunu hatırladım ve girip bakayım dedim ve yayınladığım son yazımın 2020 yılında olduğunu gördüm. 2021 de yazıp yayınlamadığım iki yazım var fakat her şeyin zamanında güzel olduğunu düşündüğüm için şimdi de yayınlamayacağım o yazılarımı. Bu yüzden şu an bu satırları yazıyorum. Umarım bunu da yayınlamayı unutmam... Burası benim kendimle kaldığım, içimi döktüğüm belki günün birinde, birinin karşısına tesadüfen çıkacak olan bir köşe... Belki de blogun adını değiştirip "okuru olmayan yazılar" yapmalıyım;) Her neyse... Madem ki uzun zaman sonra yeniden başladım yazmaya öyleyse ilk ne zaman ve nasıl bu blogu açma kararı aldığımdan bahsedeyim. Yine bir gece yarısı, yanılmıyorsam bundan 5 yıl kadar önce olmalı internette bir bloga denk geldim birçok yazı vardı ve başladım okumaya, sırayla hepsini okudum sonra bir de baktım ki yıllar önce yazılmış okuduğum satırlar ve uzun zamandır hiç yeni yazı yayınlanmamış. Tesadüfen de...