Ana içeriğe atla

Özlemesek


Sevmiyorum özlemeyi. Bir yerleri, birilerini ya da eski beni. Özlediğim ve buna katlanmak zorunda olduğum her şeyden nefret ediyorum. Keşke bu duygu olmasaydı hayatımda. İnsan eğer özlediği şeyleri görebilecekse tekrarını yaşayabilecekse elbette özlemek güzel olabilir. Ama bir daha tekrarı mümkün olmayan şeyleri özlemek son derece kötü. Örneğin birini özlersin ama özlediğin kişi o değildir çünkü değişmiştir artık iğrenç biri olmuştur, senin ona verdiğin değeri hiç etmiştir. Görmek istemezsin ama özlersin yine de. Ne çaresiz bir durum... Bir arkadaşını özlersin mesela, geçen güzel günleri anımsarsın önce... Sonra şimdiye bakarsın üzülürsün ama umursamazsın artık çünkü neden umursayasın ki sonuçta durumun bu hale geleceğini bildiğin için zamanında elinden geleni yapmaya çalışmışsındır ama o tercihini çoktan yapmıştır ve sana sadece kendine yeni bir arkadaş bulmak düşer. Veya eski seni özlersin bazen ama artık ne yaparsan yap asla eskisi gibi olamazsın büyümüşsündür çünkü ya da yaşadığın hayal kırıklıklarının, yediğin darbelerin altından kalkıp kendine gelene kadar geçen zaman seni değiştirmiştir. Kendini özlersin, özlersin ama ne mümkün... Ne yaparsan yap eskisi gibi hissedemezsin. Sonra bir yeri özlersin fakat gidemezsin. Zamanın yoktur, sana eşlik edecek bir yol arkadaşın yoktur kısaca şartlar bir türlü el vermez. Ve sen yine özlediğinle kalırsın. Hoş belki özlediğin şeylerin tekrarını yaşasan aynı tadı vermeyecektir. Bilmiyorum... Önemli olan anı yaşamaktır belki. Ama ne olursa olsun ben sevmiyorum özleme duygusunu. Bu yüzden hiç kimseyi ve hiçbir yeri özlemek istemiyorum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Her şeyin eskisini özleyenlere...

 Hiç düşündünüz mü neden hep eskiyi özlüyoruz? Eski şarkıları, eski kitapları, eski filmleri; eski bayramları, eski anıları hatta bazen eski kendimizi... Çünkü yeniler asla eskinin yerini tutmuyorlar. Bundandır eskiye meyilimiz.  Bir şeyi sevdiğimizde aradan yıllar da geçse, o şey eskise bile yine de ondan vazgeçmeyiz. Bozulsa tamir ettirir, yine onunla devam ederiz hayatımıza, yenisini istemeyiz. Farz edelim yenisini aldık, bir türlü alışamayız. Çünkü eskisi bizim dilimizden anlardı biz de onun dilinden anlardık.  Yalnızca eşya değil, insan olarakta durum aynı. Eskiden tanıdığımız birini sürekli özlemek, onu istemek aslında onu çok sevdiğimizdendir.  Onu hala seviyorsak bir türlü vazgeçmekten yana olmayız, kopamayız ondan. Her ne kadar eski olsa da onunla mutluyuzdur. Gelen gideni aratır sözüne hak verdiğimizdendir belki de eskisiyle devam etmek isteyişimiz.  Kim bilir tanıdığımız ya da tanıyacağımız yeni biri daha çok özelliğe sahiptir belki ama bu bizim ...

Evlilik hakkında birkaç cümle

 Aslına bakarsanız çok değil bundan 2 yıl kadar önce evlilik hakkında konuşmaya bile pek yanaşmayan biriyken şimdi bu konu hakkında yazı yazıyorum. Hayat cidden çok tuhaf... Öncelikle, hayatın neden bu kadar tuhaf olduğunu ya da bana neden tuhaf geldiğini açıklamak istiyorum. Evlilik hakkında çokça önyargıları olan, çevresinde evlilikle ilgili birçok olumsuz örnek bulunan biriydim. Evlenen arkadaşlarımı görünce nasıl böyle çılgınca bir karar alabildiklerine şaşırıyordum. Sonuçta hiç tanımadığı insanla (yıllardır tanışıyor olsalar bile birbirlerini gerçekten tanımıyor insanlar, bu yüzden evlenen çiftler ister yeni tanışmış olsunlar ister yıllardır tanışıyor olsunlar birbirlerine yabancılar ve yeterince tanımıyorlar bence) bir anda aynı hayatı, evi, eşyaları kısacası her şeyi paylaşmaya başlayıp, bir ömür geçirme temennisiyle imza atıp birlikte yaşamaya başlamak bana göre  verilmesi oldukça zor bir karar gibi geliyordu. Ancak yaşayınca anladım ki meğer hiç de öyle zor bir karar ...

Yarım kalan satırlar

 2 yılın ardından yine gecenin bir vakti (04:15) bir blogum olduğunu hatırladım ve girip bakayım dedim ve yayınladığım son yazımın 2020 yılında olduğunu gördüm. 2021 de yazıp yayınlamadığım iki yazım var fakat her şeyin zamanında güzel olduğunu düşündüğüm için şimdi de yayınlamayacağım o yazılarımı. Bu yüzden şu an bu satırları yazıyorum. Umarım bunu da yayınlamayı unutmam... Burası benim kendimle kaldığım, içimi döktüğüm belki günün birinde, birinin karşısına tesadüfen çıkacak olan bir köşe... Belki de blogun adını değiştirip "okuru olmayan yazılar" yapmalıyım;) Her neyse... Madem ki uzun zaman sonra yeniden başladım yazmaya öyleyse ilk ne zaman ve nasıl bu blogu açma kararı aldığımdan bahsedeyim. Yine bir gece yarısı, yanılmıyorsam bundan 5 yıl kadar önce olmalı internette bir bloga denk geldim birçok yazı vardı ve başladım okumaya, sırayla hepsini okudum sonra bir de baktım ki yıllar önce yazılmış okuduğum satırlar ve uzun zamandır hiç yeni yazı yayınlanmamış. Tesadüfen de...