Ana içeriğe atla

Yalnızlık


Yalnızlık. Bu kelime üzerine yazılacak o kadar çok cümle var ki... Ama elimden geldiğince kısa yazmaya çalışacağım. Yalnızlığı hep sevmişimdir. Kalabalık ortamlarda sıkılırım genelde. Yalnızlık öyle değil ama gürültüden, sahtelikten uzak; sakinliğin, sessizliğin hakim olduğu mis gibi bir ortam. Benim için huzuru ifade eden bir kavram yalnızlık. Hani derler ya "kafan rahat" diye kesinlikle öyle. Yalnızlık, bu dünyadaki güzelliklerden biri bence. Fakat bana göre yalnızlık ikiye ayrılır: biri tercih edilen yalnızlık, diğeri mecburi yalnızlık. Elbette benim övgüyle söz ettiğim ilki. Yani, tercih edilen yalnızlık. İkincisine gelecek olursam, maalesef ki pek iç açıcı şeyler söyleyemem. Çünkü tercih edilen yalnızlık ne kadar huzur veriyorsa, mecburi yalnızlık da bir o kadar huzursuzluk veriyor insana. Mutsuzluk hakim oluyor adeta. Çünkü, her şeyin fazlası zarar, bu yalnızlık nereye kadar sürecek diye düşünmeye başlıyor insan. Ansızın birine duyulan ihtiyaç, yalnızlığa karşı bir öfke uyandırabiliyor bazen. Örneğin; bir konu hakkında fikir alış-verişi yapmak ya da bir yerlere gidip, gezmek istediğinizde... Böyle zamanlarda yalnız olmak sizin için fazlasıyla hüzünlü oluyor.
Tercih ettiğiniz yalnızlık zamanla mecburi yalnızlığa dönebiliyor. Başlarda yalnızlıkla hiçbir probleminiz yoktur, halinizden gayet memnunsunuzdur. Tek başınıza sergilere, müzelere, seminerlere katılabilir, alış-veriş yapabilir hatta sinemaya bile gidebilirsiniz. Bunlar sizi hiç rahatsız etmez aksine seversiniz. Fakat bazen yalnız başınıza yapmak istemeyeceğiniz şeyler de olur. Yanınızda biri olduğunda daha mutlu hissedeceğiniz daha rahat olabileceğiniz şeyler. Buna örnek konserler, geziler olabilir veyahut -benim gibi yalnız başına yemek yiyemeyenlerdenseniz- dışarıda yemek yemek olabilir. Bu durumlarda yalnızlık tam bir kabusa dönüşebilir. Çünkü hem yalnız olduğunuza hem de yapmak isteyip de yapamadığınız şeylere üzülürsünüz. Buraya kadar kastettiğim yalnızlık, birçok grubu içine alan; yani sadece eş, sevgili değil de aile, arkadaş, dost gibi bütün kavramların bulunduğu genel anlamda bir yalnızlıktı. Bu anlamda yalnızlık cidden Allah'a mahsus kalmalı bence de. 
Fakat yalnızlığın şimdi bahsedeceğim kısmı özel olanla ilgili. Kısacası insan bazen, sevildiğini duymak isteyebilir. Ona değer veren, çok seven, kim bilir belki de delicesine aşık olan biri olsun isteyebilir. Ama tabii ki hayat hiçbir zaman böyle güzellikleri tek başına sunmaz, yanında promosyon olarak olumsuzluklarla birlikte, paket halinde gelir size. Sonuçta gülün bile dikeni var. Elbette bu sözü dikenlere katlanın diye söylemedim. Dertsiz başa dert açmaya ne gerek var manasında söyledim. Ve bu yüzden, bu anlamdaki yalnızlığı  baş edilebilir bir yalnızlık olarak tanımlamak istiyorum. Mutsuz olmayı gerektirecek bir durum değil aksine mutlu yalnızların bu grupta olması gerektiğini savunuyorum. Birilerinin sizi sevmesini beklemeyin. Sonuçta o birilerinin sevgisinin sahte olma ihtimali de var. Size, sizden daha çok değer verecek kimse çıkmaz emin olabilirsiniz. En iyisi kendinizi sevin.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Her şeyin eskisini özleyenlere...

 Hiç düşündünüz mü neden hep eskiyi özlüyoruz? Eski şarkıları, eski kitapları, eski filmleri; eski bayramları, eski anıları hatta bazen eski kendimizi... Çünkü yeniler asla eskinin yerini tutmuyorlar. Bundandır eskiye meyilimiz.  Bir şeyi sevdiğimizde aradan yıllar da geçse, o şey eskise bile yine de ondan vazgeçmeyiz. Bozulsa tamir ettirir, yine onunla devam ederiz hayatımıza, yenisini istemeyiz. Farz edelim yenisini aldık, bir türlü alışamayız. Çünkü eskisi bizim dilimizden anlardı biz de onun dilinden anlardık.  Yalnızca eşya değil, insan olarakta durum aynı. Eskiden tanıdığımız birini sürekli özlemek, onu istemek aslında onu çok sevdiğimizdendir.  Onu hala seviyorsak bir türlü vazgeçmekten yana olmayız, kopamayız ondan. Her ne kadar eski olsa da onunla mutluyuzdur. Gelen gideni aratır sözüne hak verdiğimizdendir belki de eskisiyle devam etmek isteyişimiz.  Kim bilir tanıdığımız ya da tanıyacağımız yeni biri daha çok özelliğe sahiptir belki ama bu bizim ...

Evlilik hakkında birkaç cümle

 Aslına bakarsanız çok değil bundan 2 yıl kadar önce evlilik hakkında konuşmaya bile pek yanaşmayan biriyken şimdi bu konu hakkında yazı yazıyorum. Hayat cidden çok tuhaf... Öncelikle, hayatın neden bu kadar tuhaf olduğunu ya da bana neden tuhaf geldiğini açıklamak istiyorum. Evlilik hakkında çokça önyargıları olan, çevresinde evlilikle ilgili birçok olumsuz örnek bulunan biriydim. Evlenen arkadaşlarımı görünce nasıl böyle çılgınca bir karar alabildiklerine şaşırıyordum. Sonuçta hiç tanımadığı insanla (yıllardır tanışıyor olsalar bile birbirlerini gerçekten tanımıyor insanlar, bu yüzden evlenen çiftler ister yeni tanışmış olsunlar ister yıllardır tanışıyor olsunlar birbirlerine yabancılar ve yeterince tanımıyorlar bence) bir anda aynı hayatı, evi, eşyaları kısacası her şeyi paylaşmaya başlayıp, bir ömür geçirme temennisiyle imza atıp birlikte yaşamaya başlamak bana göre  verilmesi oldukça zor bir karar gibi geliyordu. Ancak yaşayınca anladım ki meğer hiç de öyle zor bir karar ...

Yarım kalan satırlar

 2 yılın ardından yine gecenin bir vakti (04:15) bir blogum olduğunu hatırladım ve girip bakayım dedim ve yayınladığım son yazımın 2020 yılında olduğunu gördüm. 2021 de yazıp yayınlamadığım iki yazım var fakat her şeyin zamanında güzel olduğunu düşündüğüm için şimdi de yayınlamayacağım o yazılarımı. Bu yüzden şu an bu satırları yazıyorum. Umarım bunu da yayınlamayı unutmam... Burası benim kendimle kaldığım, içimi döktüğüm belki günün birinde, birinin karşısına tesadüfen çıkacak olan bir köşe... Belki de blogun adını değiştirip "okuru olmayan yazılar" yapmalıyım;) Her neyse... Madem ki uzun zaman sonra yeniden başladım yazmaya öyleyse ilk ne zaman ve nasıl bu blogu açma kararı aldığımdan bahsedeyim. Yine bir gece yarısı, yanılmıyorsam bundan 5 yıl kadar önce olmalı internette bir bloga denk geldim birçok yazı vardı ve başladım okumaya, sırayla hepsini okudum sonra bir de baktım ki yıllar önce yazılmış okuduğum satırlar ve uzun zamandır hiç yeni yazı yayınlanmamış. Tesadüfen de...