Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Şubat, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yalnızlık

Yalnızlık. Bu kelime üzerine yazılacak o kadar çok cümle var ki... Ama elimden geldiğince kısa yazmaya çalışacağım. Yalnızlığı hep sevmişimdir. Kalabalık ortamlarda sıkılırım genelde. Yalnızlık öyle değil ama gürültüden, sahtelikten uzak; sakinliğin, sessizliğin hakim olduğu mis gibi bir ortam. Benim için huzuru ifade eden bir kavram yalnızlık. Hani derler ya "kafan rahat" diye kesinlikle öyle. Yalnızlık, bu dünyadaki güzelliklerden biri bence. Fakat bana göre yalnızlık ikiye ayrılır: biri tercih edilen yalnızlık, diğeri mecburi yalnızlık. Elbette benim övgüyle söz ettiğim ilki. Yani, tercih edilen yalnızlık. İkincisine gelecek olursam, maalesef ki pek iç açıcı şeyler söyleyemem. Çünkü tercih edilen yalnızlık ne kadar huzur veriyorsa, mecburi yalnızlık da bir o kadar huzursuzluk veriyor insana. Mutsuzluk hakim oluyor adeta. Çünkü, her şeyin fazlası zarar, bu yalnızlık nereye kadar sürecek diye düşünmeye başlıyor insan. Ansızın birine duyulan ihtiyaç, yalnızlığa karşı bir ...

Oysa sadece minik bir tavsiye vermek istemiştim konunun bu kadar uzayacağını bilemedim...

İnsanlar gözünüzün içine baka baka yalan söyleyebiliyorlar ne yazık ki ve bunu o kadar rahat yapıyorlar ki katiyen yüzleri kızarmıyor. Vicdan azabı dahi çekmiyorlar. Hoş, bir vicdana sahip olduklarını söylemek ne kadar doğru olur bilemiyorum. Hani biraz yüzleri kızarsa, ne bileyim gözlerini kaçırsalar falan en azından utanç duygusunu yitirmemiş olduklarını görürüz... Bakınız hala bunca kötülüğün içinde iyilik arama derdine düşmüşüz. O zaman bize de yazıklar olsun mu? Kimbilir, bu insanların bu kadar kötü olmalarına sebep, belki de bizim bu kadar iyi düşünmemizdir... Mesela siz düşünmekten, üzülmekten uyuyamazken onlar hayatlarına mutlu mesut devam ederler. Neden peki? Asıl olması gereken bu durumun tam tersi değil midir? Yani siz mutlu mesut hayatınıza devam ederken onların pişman ve huzursuz olması gerekmez mi? Öyleyse mevzu yine vicdana geliyor sanki... Ama er ya da geç o kadar bastırılmasına rağmen birgün mutlaka vicdan sesini duyuruyor. İşte o zaman her şey yoluna giriyor. B...

Sevmek mi daha güzel yoksa sevilmek mi orası tartışılır...

Sevince çok güzel seviyorum ben de. Sabırla, umutla, vazgeçmeden. Bazıları bilmez mesela nasıl sevildiğini. Bilsin istersin... Çünkü sevildiğini bilmek mutlu eder insanı. Sen bunu düşünerek bildirmek istersin. Ama bilmek istemezler, söylesen de inanmayıp gözlerini devirirler mesela. Sonra üzülen sen olursun sevgin hiçe sayıldı diye. Vazgeçersin bildirmekten, çünkü gerek yoktur daha fazla kırılıp, incinmeye. O yüzden bilmesinler daha iyi dersin. Ama sevmeye devam edersin. Hem böyle habersiz sevmek daha güzel. Sevgiyi anlatmaya kelimeler yetersiz kalır genelde. Ama insan yine de anlatmak ister. Ben de şimdi anlatmak istiyorum birini nasıl sevdiğimi. Mesela her gece yıldızları seyretmeyi sevdiğim gibi seviyorum, kedileri sevdiğim gibi merhametle ve masumca seviyorum, kahveyi ve okumaya doyamadığım kitaplarımı sevdiğim gibi seviyorum, fotoğraf çekmeyi sevdiğim gibi, sonra Fenerbahçe'yi sevdiğim gibi seviyorum üzse bile vazgeçmiyorum sevmekten.  Yani insanları din, dil, ırk ayırm...